Çay hakkındaki yazımıza hoşgeldiniz.
GÖNÜL KOYMA, ÇAY KOY
Barışın simgesi zeytin dalıysa, huzurun simgesi çay yaprağı…
Dilden dile dolaşıyor, sürekli onun adı geçiyor, “tamam, biz de içiyoruz ama ne ki bu çay?” Diyorsan, gel anlatayım, seni mi kırcam J
Çay, çeşitli bitkilerin yapraklarının, çiçeklerinin, köklerinin, gövdelerinin, kabuklarının, tohumlarının kaynatılmasıyla veya haşlanmasıyla elde edilen bir içecek türüdür. Çay (bilimsel adıyla “Camelia sinensis” isimli bitkisi), yapraklarının fermantasyonu, ısıtılması, kurutulması ve bazen diğer meyve veya bitkilerle karıştırılması sonucu hazırlanır.
Çay çalısı resmi
Hindistan, Sri Lanka, Çin, Türkiye, Kenya, Endonezya, Malavi ve Vietnam dünyada önde gelen çay üretici ülkelerdir. Türkiye’de çay, sadece Doğu Karadeniz bölgesinde, Gürcistan sınırından başlayıp Fatsa’ya kadar uzanan alan içerisinde yetiştirilebilmektedir, daha çok siyah çay üretilir.
Geçmişi milattan önce 2737 yılına kadar uzanır. Çıkışı ile ilgili bazı efsaneler mevcuT olsa da en çok karşılaşılaşılan eski Çin imparatorlarından Shen Nung ile ilgilidir. Shen Nung, sanata çok düşkün, aynı zamanda bilim adamı olan bir imparatordur. Ordularının hasta olmaması için suyu sürekli kaynatarak içilmesini emreden imparator, gene bir gün su kaynarken rüzgar ile birlikte içine düşen bir çay yaprağının suya lezzet verdiğini fark eder. Efsaneye göre yedi yıl o bölge de kalmış ve sürekli çay içmiştir.
Çin’de medikal amaçlarla kullanılmaya başlanan çay zaman ilerledikçe çayı suyla bir araya getirip bir içeceğe dönüştürmüşler. İlk içilebilir halde kullanılması milattan önce 10. yüzyıla denk geliyor.
Çin’den sonra çayla tanışan ilk ülke Japonya olmuş, sonra keşişler ve Zen rahipleri tarafından Japonya’ya yayılmıştır. Zen kültürü ile yoğrulmuş ve bir ritüel şeklini almıştır. Japonya’dan sonra Portekiz üzerinde Avrupa’ya ve İngiliz kolonicileri tarafından da Amerika’ya yayılmıştır. Amerika’nın ise hızlı tüketim kültürünün de bir parçası haline gelen poşet çay ve buzlu çay (ice tea) ortaya çıkmıştır.
Kim demiş buna, sen “Çay”sın diye?
Çincenin lehçelerindeki farklı telaffuzlardan ortaya çıkan “ç’a” ve “t’e” seslerinden dünyaya yayılmış. Yerel halkın konuştuğu Amoy lehçesinde t’e (theh), yönetici seçkinlerin kullandığı Mandarin lehçesinde ise ç’a (tcha) şeklinde telaffuz edilir. Amoy biçimi Batı dillerinde “thé, tea” şeklinde kullanılırken, Mandarin söyleniş biçimi Japonya, Hindistan, İran ve Rusya’ya geçmiş, buralarda “ça, çay, şay” olarak ifade edilmiştir. Türkçede çay şeklinin benimsenmesi kelimenin Osmanlı ülkesine Rusya ve İran üzerinden girmiş olmasından ileri gelir.
Ne gündü, tanıştığımız o kutlu gün?
Türkler, Anadolu’ya gelmeden öncede çayı bilmelerine rağmen; çayın Türkiye’ye gelişi birkaç yüz yıl önceye dayanır. Çay içiminin Anadolu’da yaygınlaşması 19. yüzyıldan itibaren olmuştur.
Türklerin çayla tanışmasının ise iki bin yıl öncesine uzandığı tahmin edilmektedir. Hunların büyük ölçüde Çin etkisine girdikleri, milâttan önce I. yüzyılın başlarına ait bulgularda bronzdan yapılmış bir kabın içerisinde çay kalıntılarına rastlanmıştır. Türkler’de çayın yaygınlaşması 12. yüzyılda yaşayan Hoca Ahmed Yesevî’ye dayandırılır ve şöyle bir hikaye anlatılır:
Hoca Ahmet Yesevi bir gün Hıtay sınırında Türkistan karyelerinden birine misafir olur. O gün hava çok sıcak olduğu için çok yorulmuştur. Evine misafir olduğu Türkmenin komşusunun zevcesi doğum yapmak üzeredir. Türkmen, Hoca Ahmet Yesevi’den dua ister, Ahmet Yesevi de dua eder. Allah’ın izniyle Türkmenin isteği hemen olur. Türkmen bu duruma çok memnun olur. O yörenin önemli bir ikramı olan çay kaynatıp getirir. Hoca Ahmet Yesevi çayı sıcak sıcak içince terler ve yorgunluğu gider. Sonra, “Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin” diye dua etmiştir. İşte çay bundan sonra bütün Türkler arasında kullanılmaya başlamış ve şifa verici bir içecek olmuştur.
Türkler Moğol istilâları yüzünden batıya göç ettikleri süreçte çay kültüründen uzaklaştılar. Bu müzmin ayrılık, Osmanlı dönemine kadar sürmüştür. (Efkarlandım, bir çay alayım)
Böyle bitemez bu serüven…
Osmanlılarda çayla ilgili ilk bilgilerin 16. yüzyıla kadar indiği sanılmaktadır. Çayın içildiği yerlerle ilgili en eski kayıtlar ise Evliya Çelebi’nın eserinde yer alır. Evliya Çelebi, İstanbul ve Bitlis’ten verdiği örneklerde bazı devlet dairelerinde ve konaklarda yapılan ikramlar arasında çayı da zikreder.
Çayın Türkiye’de bugünkü anlamda içilmeye başlanması Tanzimat’tan sonradır. Arkadaşları arasında “Çaycı” lakabıyla anılan Hacı Mehmed İzzet Efendi’nin 1878’de yazdığı Çay Risâlesi’nde kendisini otuz yıllık tiryaki olarak niteler.
Batılılaşma döneminde Avrupa’ya gidip oradaki yaşam biçimini gören bürokrat ve aydınlar çay kültürünü İstanbul’a taşıdılar. Öte yandan, İran ve Rusya’dan gelen göçmenler de Anadolunun doğu ve iç kesimlerine çayın girmesini sağladı. Bugün Erzurum ve Kars yöresinde semaverle açık çay içilmesi Rus etkisini, Van ve Hakkâri dolaylarındaki çok demli içme alışkanlığı da İran etkisini göstermektedir.
Tanzimat’tan sonra çay tüketimi yaygınlaştıkça kahvehaneler de satışına yöneldi. Avrupa’daki okuma evlerine benzer şekilde açılan kıraathanelerde çay kahvenin yerini aldı. [işte bu]
1930’lu yıllarda Gürcistan’dan alınan 70 tonluk siyah çay tohumları ekilmiş ve Rize’nin çay üretiminde yıldız olması sağlanmış. Türkiyede en çok çay üretilen il Rize’dir. Dönem dönem değişiklikler olsa da, dünyada en çok çay üretimi yapılan 6 ülke arasındaki yerimizi korumaya devam ediyoruz.
1900’lü yıllara kadar çayı tanımayan ve tam bir ’kahve tiryakisi’ olan Türkiye’de bugün çay, sudan sonra en sık tüketilen içecek haline gelmiş durumdadır. Dünyada en çok çay tüketen ülkeler arasında bulunmaktadır.
55 ülke arasında yapılan araştırmada kişi başına çay tüketimi, 6.961 pound yani 3.1 litre. Türkiye’de yılda, ortalama 3,1 litre çay içiliyor. Az gibi geldiyse en yakın rakibimize bakın : )
(kaynak: 9gag)
Çay her ülkenin kültüründe yeniden doğmuş, hem yerel kültürü etkilemiş, hem de ondan etkilenmiştir. Farklı ülkelerdeki, farklı demleme ve sunum özellikleri ile zengin bir içecek yelpazesi ortaya çıkmıştır. Baharatlar ile aromalandırılan yoğun tatlardan, terayağlı, tuzlu, sütlü çaylara kadar birçok çeşidi bulunmaktadır. Dünyadaki çay kültürünü, “önce kendi arazini keşfet” mantığıyla bu makalenin dışında tutacağız ve bizim olana öncelik tanıyacağız.
Kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi çayın kültür tarihine eklediklerimizdir. İyi bir çay demlemenin olmazsa olmaz kurallarından biri olan demliğin sıcak olması, demliği çaydanlığın üstüne oturtmaktır. Ayrıca çayın acıyıp tadının bozulmasını önlemek için; demledikten sonra, çayı süzdürüp başka bir demliğe boşaltmayız.
Amerikan icadı poşet çay, çay topları ve ağları, fazla aromalı çaylar, çaya çok süt ve limon koymak, çayı metal demlikte demlemek yani çaya karşı özensiz davranmak gibi hızlı tüketimin hayatımıza kattığı yenilikler Türk çay kültürünü yansıtmamaktadır.
Yetiştirilmesinden, hazırlanıp tüketilmesine varana kadar olan çay kültürü, bir çay etnografyasını da ortaya çıkarmıştır. Çay kesilmesine yarayan makaslar, sepetler, kutular, demlikler, semaverler, çay kazanları, bardaklar, fincanlar, kaşıklar, tepsiler vb. hepsi çay kültürünün etrafında oluşan etnografik maddelerdir.
(Altını saklamak değil, çayı saklamak hünerdir)
1) İyi bir demleme yapabilmek için önce iyi muhafaza edilmiş çaya ihtiyaç var. Çay, nem ve harici kokulardan etkilenmeyecek şekilde kapalı ambalajda muhafaza etmeli. Baharat, deterjan gibi keskin kokuların yanında bulundurmamalı.
(Ekmek elden, su çaydan)
2) İçme suyu kullanılmalı, musluk suyu ile çay yapılmamalı. Kireçli ve klorlu sular ile kaliteli bir tat elde edilmeyecektir.
(Yıkasak da mı demlesek, yıkamasak da mı?)
3) Öncesinde çayı soğuk su ile yıkamak, kimine göre, nemlendirdiği için çayın iyi olmamasına yol açar kimine göre ise “iyi olur, iyi olur, tozu gider”. Bu bir tercih meselesi olmakla birlikte yıkama esnasında küçük çay yaprakları, ince filizler suyla beraber akacağı için çaydan alınan verimin düşeceğini bilmekte fayda var.
(Yemişim aşk acısını, sen yanlış demlikte yapılan çayı görmenin acısını bilir misin?)
4) Çay yaparken madenî demlik (hele hele alüminyum) yerine porselen ya da cam demlik tercih etmeli. Alt demlikte su kaynarken, üst demlik boş olmalı ve ısıtılmalı. Üst demliğe çay konulması, çayın kavrulmasına sebep olacak, bu da çayı tadına acılık verecektir. Demliğin öncesinde ısıtılmaması, demleme esnasında suyun ısısını düşürecektir.
(Gök gürültüleri değil, yağmurlardır çay yaprakları yaşatan…)
5) Su kaynar kaynamaz hemen alıp demliğe boşaltmamalı, önce sakin ol. Fokurdamanın durması için beklenmeli. Bu da yaklaşık bir-iki dakikalık bir zamandır. Demleme esnasında su, olabildiğince yüksekten dökülerek, hava ile temas etmesini sağlamalı. Böylece hem ideal ısı dengesine kavuşur, hem de sudaki oksijen miktarı yükselir, bu da çayın kalitesini artırır. Çay yapraklarının birden haşlanmaması için, suyu gezdirme yapmadan tek noktadan demliğe dökmeli.
(Huyu mu güzel olsun, yüzü mü derseniz. Çayı derim. )
6) Demleme yapıldıktan sonra, tamamlanmasını beklemek için ortalama 15-20 dakika kadar çaydanlık, kısık ateşte bekletilmeli. Bu esnada yüksek ateş ile dem kaynatılmamalı.
(Herşeyi salla, çayı demle)
7) Demlenme esnasında demlik, hızlı çöksün vesaire gibi sebeplerle sallanmamalı. Çaya, heyecan yaptırmayın, o bilir işini.
(İyi çay yavaş demlenir)
8) Çayın demlenme süresi Türk çaylarında çayın kalitesine göre 10-15 dakika arasında olmalı. Bu müddeti çayın cinsine ve içenin zevkine göre de değişir, aromanın tam elde edilmesi için 20-25 dakikaya kadar çıkartılabilir.
(Sabrın sonu, çaya kavuşmaktır)
9) İçilmeye hazır hale gelmiş çayı, ocak üzerinde bırakmadan 35 dakika içinde tüketelim.
Çayın fazileti üzerine…
Asya’nın kutlu bağrından doğup, ince belli bardaklarımıza dolan, bu mütevazi ve merhametli içeçeğin “say,say, bitmez” faziletlerinden birazını sayalım.
Bilim adamlarının diliyle anlatılırsa çay; tein, kafein, teofilin ve antioksidanlar yönünden zengin kaynaktır. İçinde bulunan mineraller nedeniyle kemik ve diş sağlığına faydalıdır.
Bilimsel araştırmalarda çayda bulunan theanine maddesi, çaydaki kafein ile dengeli bir şekildedir. Theanine maddesi, doğal bir yatıştırıcı olup kafein gibi maddelerinde oluşan etkileri dengeler, bu açıdan kahve sonrası yaşanan kalp çarpıntısı gibi sorunlar çay içenlerde çayla alakalı olarak görülmez. Çay içindeki theanine maddesi, çayı içenin sinirlerini rahatlatır ve tansiyonu dengeler. (Çay sinir yapar, diyenlere gelsin. Çay sinir yapmaz, çaya suç atman guzum..)
Temelde şifa kaynağı olmakla beraber farklı çay çeşitleri, farklı faydalarından ötürü tercih edilirler. Örneğin yeşil çay, antik çağlardan bu yana, sağlık sorunlarını gidermek amacıyla kullanılır. Kolesterol, damar tıkanıklığı, diyabet gibi hastalıklara iyi geldiği belirtilmektedir. Tansiyon problemleri yaşayanların yardımcısıdır. İçerisinde C vitamini de bulunan yeşil çay, psikolojik olarak rahatlatıcı bir etki de göstermektetir ve cilt için de faydalıdır.
Son yıllarda zayıflama konusu için de sıkça tercih edilmektedir. Doğru bir yeşil çay diyeti ile enerji verici yapısı sebebiyle de iştahı bastırır ve kilo alımının önüne geçer.
Çay tadında sohbetler için sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
islami sohbet ve islami chat alanında da sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
Semsuri
''Çaycı getir ilaç kokulu çaydan, dakika düşelim senelik paydan. '' NFKGüzel bir makale olmuş. Kaleminize kuvvet. Bizim toplumuzda cay dedin mi akan sular durur. Kahveciler hiç heveslenmesin . Çaycılar her zaman daha karizmadır. :))